Hasta yatağında hissettiklerim. -3
+++ Devam,
Su içememek nedir bilir misiniz?
Evet ben öğrendim. Su içmeyi unutmak neymiş.
Su içmeye çalışırken her iki denemeden birisinde öksürmek,
içmeye çalıştığınız suyu püskürtmek. Her denememde olmuyordu. Yoğun bakımdayken
karşımdaki lavaboya kalkıp su içebilmek istemiştim. Sonrasında rüyalarıma
girmişti bu istek. Demek ilerideki bu sıkıntımı ifade ediyormuş bunlar.
Bardakla denedik, çay bardağı, su bardağı, pet bardak
olmadı. Pipetle denedik olmadı. Şişeyle denedik olmadı. Her defasında yutmaya
çalıştığım suyu püskürtüyordum. Üstüne bir de öksürük tutuyordu. Genzime kaçan su
uzun bir süre öksürtüyordu. Sonradan öğrendik ki, su içmek beyne en zor
öğretilebilen şeylerden biriymiş. Uzunca bir zaman bu sıkıntıyla yaşamak
zorunda kaldım. Aslında eve çıktıktan bir süre sonra da bu işkence sürdü. Evde
bile bir süre su içemedim. Hatta hala su içerken öksürdüğüm oluyor zaman zaman.
Su içmek için beyin ayrı bir eylem yapıyormuş. Ve lokmaları yutmaktan daha
zormuş. Çünkü lokmalar daha katı olduğundan yemek borusu istemli hareket
ediyormuş. Su içmeye çalıştığınızda kayıp giden sıvı soluk borusuna
kaçabiliyormuş. Öyle oldu. Önce yemek yemeği öğrendim. Püre haline getirilmiş yemekler
sokuşturuldu. Eşime gelen refakatçi yemeğinin yanındaki pet su gözüme
takıldığından, eşim her seferinde suyu göstermeden içiyordu. Yemek yemeyi ve su
içmeyi çok seven ben, yiyemez içemez olmuştum. İyileştikçe hepsinin hıncını
aldım bir bir.
Yatağımın ucunda bir sürü yiyecek vardı ama ben sadece
yoğurt yiyebiliyordum. Trokestomi çıktıktan birkaç gün sonra doktorum Sema Hanım,
-
Bu hasta iyi, gidin karşıdan poğaça falan alın
yedirin,
dediğinde, gerçek sanıp sevinmiştim. Sonradan mecaz olduğunu
anladım. Canım istiyor ama şifa niyetine taze fasulye püresi ve yoğurt yiyordum
işte. Bu hikaye uzun bir zaman sürdü. Artık olan bitenin farkındaydım ve bir an
önce çıkmak istiyordum. Ama daha çok zaman vardı. Ses çıkarmam lazımdı,
yürüyebilmem lazımdı, yemek yiyebilmem ve en önemlisi su içebilmem lazımdı. Ben
biraz daha çiçekleri sayacaktım belli olmuştu.
Her sabah önce hemşireler geliyordu, kontrollerimi
tamamlıyor ardından doktorum geliyordu. Sema hanım her geldiğinde gülümsüyor ve
günaydın diyordu. Bu iyi geliyordu bana.
-
Hadi
konuş bir şeyler söyle, bak çıkaracağım seni,
değinde ben de bir şeyler söylemeye çalışsam da ses
çıkaramıyordum. Ah bir konuşabilsem.
Hop o gidiyor Nihat Bey geliyordu. Saat 10 olmuş belli ki.
Bir saat boyunca evirip çevirip canımı yakıyordu. Katlanıyordum. Zevkle hem de.
Her hareketi defalarca yapıyordu. Ayaklarımı geriyor çekiyor, kollarımı ters
çeviriyor ve bir sürü acı veren şey. Sonra bir yataktan kalkma denemesi. Yürüme
denemesi. Sonra hemşireler geliyordu. Şerife hemşire,
-
Hadi Gürkan Bey, Bir şey söyle bana.
Bu günlerce sürdü. Bir gün ben kendi kendime Şerife
Hemşireye “İyiyim” demişim. O gün ne mutlu bir gündü. Sonrasında ses çıkarmaya
çalıştım. Bir taraftan fizik tedavi, bir taraftan ses çıkarma çabaları, bir taraftan
da yürüme çabaları. İyi gelmişti. Artık adım atabiliyor, ezilmiş yemekleri
yiyebiliyor, çorba içebiliyordum. Hala su içemiyordum ama bir şeyler yoluna
girmeye başlamıştı.
Yanıma gelenlere daha tahammüllü davranmaya başlamıştım.
İyileşeceğimi biliyordum ya biraz daha az kapris yapmam gerektiğini fark etmiştim.
J
Devam edecek+++
Sevgiyle kalın.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta
yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale
ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm
deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız
pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan