12 Temmuz 2017 Çarşamba

Yoğun bakımda hissettiklerim.-1

Yoğun bakımda hissettiklerim.-1
24 Ekim 2015, Bu tarih benim ölüm günüm. Bildiğiniz ölmüşüm ve yediden kalbim çalıştırılmış. Sonrasında hayata tutunma gayretim olmuş. Buradan itibaren yaklaşık iki üç ay yok bende. Süreci anlatılanlardan dinledim. Ama yoğun bakımdaki son iki, üç günümü hatırlayabiliyorum. Gözlerimi ilk aştığımda birkaç hasta bakıcı çarşafları değiştiriyordu.
-  N’oluyo, dedim kendi kendime. Burası neresi?
Sonradan anlamaya başladım. Etrafımda bir sürü hasta bakıcı kıyafetli insan, bir sürü hemşire, bir olumsuzluk olduğunu anlamıştım. Belli ki bir sebepten buradayım. Etrafımdaki tıbbi cihazlar ve ortam, hiç de alışkın olduğum şeyler değildi. Algılamaya çalıştım. Evet burada sadece ben yoktum. O vakit burası bir hastane, hatta daha da kötüsü. Bir yoğun bakım.
Fark ettiğimde kendimi sorgulamaya çalıştım. Ne işim vardı burada? Hiçbir şey hatırlayamıyordum. Ve en kötüsü hareket edemiyordum. Ben ki, son derece aktif ben, bir yatağa bağlı yatıyordum. Hem çok korktum, hem çok üzüldüm hem de oldukça anlamsızdı her şey.
Uyutulma ilaçlarım kesilmişti. Ben yarı uyur yarı uyanıktım. Etrafımdaki olup biteni algılamaya çalışıyordum. Hasta bakıcılar vardı etrafımda. Onların konuşmalarını algılıyordum. Genelde kendi aralarında konuşuyorlar, şakalaşıyorlardı. Onların gözüyle biz gayet normaldi. Herhangi bir hasta. Biz onların profesyonel işiydik yani. Yanıma biri geldiğinde seviniyordum. Ellerimi çözdüklerinde istemsizce salladığım için kızıyorlardı. Sağ kolum zaten hiç yoktu. Ve bacaklarım. Hiç hareket ettiremiyordum. Bazen benim anlamadığımı düşünerek “ oynatma kolunu, bağlarım” gibi şeyler söylüyorlardı. Bir süre sonra çözdüler. İstemsiz hareket ettirmeme rağmen kızmaz olmuşlardı. Kendiliğimden uyuyordum ve anlamsız rüyalar görüyordum. Uyandığımda sol tarafımdaki hasta değişmiş oluyordu. Belli ki ex. Bu durum moralimi çok bozuyordu. Düşünsenize, bir yatakta yatıyorsunuz ve her uyandığınızda yanınızdaki yatakta yatan hasta ölmüş. Aralarında konuşuyorlardı hasta hakkında. Ve çarşafların değiştirilmesinden anlıyordum komşumun öldüğünü. Sağ yanımda aşırı yaşlı bir hasta vardı. Anladığım kadarıyla çok uzun zamandır orada. Hasta bakıcılar tanıyordu onu. Sık sık sohbet ediyorlardı. Anlamadığını düşünüyorlardı, ama belki de anlıyordu benim gibi.
- **** amca günaydın,
 falan gibi şeyler. Ama eminim ki sizi duyuyorsa ve cevap vermek istiyorsa, sizlere neler söyleyecektir, kim bilir?
Bana da günaydın diyorlardı. Ben gözlerimi açıp kapayıp cevap verebiliyormuşum. Belli ki bir bakım saati var. O zaman anlıyordum Bir günün sabahı olduğunu. Ne zaman, ne gün ne de saat kavramım yoktu. Uyandırıldığımda, ne kadar zamandır yattığımı bilmiyordum. Işıklar hiç kapanmıyordu ve sürekli insanlar vardı önümden geçen. Bu yüzden doktor, hemşire başıma geldiğinde sabah olduğunu anlayabiliyordum. Bir de hasta bakıcılar yatak temizliği için geldiğinde. Belli ki o saat gelmişti. Mutlu oluyordum. Bunun dışında çeşitli zamanlarda yanıma geldiklerinde bir sıkıntı olduğunu anlıyordum. Başucumdaki alette çeşitli değişikler olduğunu düşünüyordum. Hasta bakıcılar geldiğinde beni evirip çevirip çarşafımı değiştiriyorlardı. Bu biraz iyi geliyordu. Hem ilgilenildiğimi hissediyordum hem de biraz özgürleşiyordum sanki. Biraz hava geçiyordu altımdan. Ve beni yan çevirdikleri zamanlar mutluydum.
Hasta bakıcıların önümde durup muhabbet etmesi, dedikodu yapması, şakalaşması oldukça sinirimi bozan bir durumdu.” Bana ne kardeşim sizin nereye, kiminle gittiğinizden. “ demek istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Konuşacaksanız gidin koridorun sonunda konuşun. Ben sizi anlıyorum. Elimden gelse bağırıp bir yaygara çıkaracaktım ama mümkün değildi elbette. İyi davranın hastaya, o sizi anlıyor. Eminim ki benden başkaları da ayılmıştır ve anlıyordur. Hastaya biraz anlayış gösterin. Ve temizlik yapanlar. İnanın Ahmet Kaya’dan soğudum. Ya arkadaşım, o telefonlarınızın hoparlöründen bangır bangır şarkı çalmak nedir. Her temizliğe gelenler aynı şarkıları mı dinlerler. Ya da aynı kişiler mi geliyor sürekli. Bıkmıştım. Saygıları yoktu yoğun bakımdaki hasta bakıcıların. Özel izinle kızım en sevdiğim şarkıların yüklendiği mp3 çalar bir cihaz getirmiş. Ve eşimin ricasıyla- ve müzikten anlayan bir hemşirenin gayretiyle- başucuma koymuşlar. Benim duyabileceğim kadar kısık bir sesle ben “hasta Siempre” dinlerken, temizlik yapan kadınlardan biri kapatıp cep telefonundan arabesk açıyor. Bu olacak şey değil.
Yoğun bakımda en çok moral bozan şeylerden biri de ameliyattan yeni çıkan hastaların acı sesleri. Tabi ki bunun için bir şey yapılamaz ama bu da bilinci açık olan hastanın canını çok sıkar bir durum. Çığlıklar, hastanın da motivasyonunu çok bozuyor.
Şu aspirasyon olayı. Çok canım yanıyordu. Özellikle uyurken uyandırılıp yapıldığında çok acıtıyordu. Sürekli uyuduğumdan mıdır bilinmez, her seferinde beni uyandırıp aspire ediyorlardı. Hem sersemliyordum hem de acı çekiyordum. Bununla ilgili hem halüsinasyon görüyordum hem de rüyalarıma giriyordu. Bu kadar mı canım acır. Aspirasyon, bilinci açık insan için oldukça sıkıntılı. Hem canı acıyor hem de çaresizliğini hissettiriyor. Düşünsenize, birileri vücudunuza bir hortum sokuşturuyor. Bunu fark edip bir şey yapamamak çok büyük sıkıntı.
Sıkıntı büyüktü tabi ki. Yatarken terliyordum örneğin. Halimi önümden geçen bir hasta bakıcı görürse ve hemşireye haber verirse şanslıydım Yoksa kendimi belli etmek için başka yollara başvurmak zorundaydım. Hasta olmadan önce verdiğim eğitim ve seminerlerde kullandığım toplar vardı. Şöyle süngerden küçük bir top. Üstünde gülümseme emojisi olanlardan. Onlardan getirmiş eşim bana. Elimde tutmam için. Topu fırlatıyordum. Geri getirdiklerinde halimi anlarlarsa terimi soğutmaya ya da o anki sıkıntım neyse gidermeye çalışıyorlardı. Anlamadılarsa azarlıyorlardı ve topu elime tutuşturuyorlardı. “bir derdim var kardeşim, anlasanıza”. Ve trokestomi kanülüne takılan oksijen çubuğunu çıkarmayı öğretmiştim kendime. Onu çıkartıyordum. Hem hemşire yanıma gelene kadar yüzüme hava geliyordu hem de beni fark ediyorlardı. Bu hayati tehlike yaratsa da başka çarem yoktu. Hemşire azarlıyordu. “ Şeref bey, çıkarmayın ölürsünüz”.
 “Bana ne ben ölümden dönmüşüm anlasana halimi”.
Bir de ön adımla hitap ediyorlardı bana. Ben ön adımla sokakta seslenseler dönüp bakmam. Benim adım Gürkan. Benim başımda sohbet ederlerken şeref bey denmesi hiç hoşuma gitmiyordu. Ben bir ön adım olduğunu ilkokulda öğrenmiştim. İş hayatında da çok gerektiğinde Ş. Gürkan yazıp geçiyordum. Niye ısrarla bana bu ismimle hitap edersiniz ki? Eğer  kullandığım adımla seslenselerdi İnanın ben tepki vermeye daha önce başlardım.
Yoğun bakım ile ilgili daha çok şeyler yazacağım. Takipte kalın.

Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan