Yoğun
bakımda hissettiklerim.-1
24 Ekim 2015, Bu tarih benim ölüm günüm. Bildiğiniz ölmüşüm ve
yediden kalbim çalıştırılmış. Sonrasında hayata tutunma gayretim olmuş. Buradan
itibaren yaklaşık iki üç ay yok bende. Süreci anlatılanlardan dinledim. Ama yoğun
bakımdaki son iki, üç günümü hatırlayabiliyorum. Gözlerimi ilk aştığımda birkaç
hasta bakıcı çarşafları değiştiriyordu.
- N’oluyo, dedim kendi
kendime. Burası neresi?
Sonradan anlamaya başladım. Etrafımda bir sürü hasta bakıcı
kıyafetli insan, bir sürü hemşire, bir olumsuzluk olduğunu anlamıştım. Belli ki
bir sebepten buradayım. Etrafımdaki tıbbi cihazlar ve ortam, hiç de alışkın
olduğum şeyler değildi. Algılamaya çalıştım. Evet burada sadece ben yoktum. O
vakit burası bir hastane, hatta daha da kötüsü. Bir yoğun bakım.
Fark ettiğimde kendimi sorgulamaya çalıştım. Ne işim vardı burada?
Hiçbir şey hatırlayamıyordum. Ve en kötüsü hareket edemiyordum. Ben ki, son
derece aktif ben, bir yatağa bağlı yatıyordum. Hem çok korktum, hem çok üzüldüm
hem de oldukça anlamsızdı her şey.
Uyutulma ilaçlarım kesilmişti. Ben yarı uyur yarı uyanıktım.
Etrafımdaki olup biteni algılamaya çalışıyordum. Hasta bakıcılar vardı
etrafımda. Onların konuşmalarını algılıyordum. Genelde kendi aralarında
konuşuyorlar, şakalaşıyorlardı. Onların gözüyle biz gayet normaldi. Herhangi
bir hasta. Biz onların profesyonel işiydik yani. Yanıma biri geldiğinde
seviniyordum. Ellerimi çözdüklerinde istemsizce salladığım için kızıyorlardı.
Sağ kolum zaten hiç yoktu. Ve bacaklarım. Hiç hareket ettiremiyordum. Bazen
benim anlamadığımı düşünerek “ oynatma kolunu, bağlarım” gibi şeyler
söylüyorlardı. Bir süre sonra çözdüler. İstemsiz hareket ettirmeme rağmen
kızmaz olmuşlardı. Kendiliğimden uyuyordum ve anlamsız rüyalar görüyordum.
Uyandığımda sol tarafımdaki hasta değişmiş oluyordu. Belli ki ex. Bu durum
moralimi çok bozuyordu. Düşünsenize, bir yatakta yatıyorsunuz ve her
uyandığınızda yanınızdaki yatakta yatan hasta ölmüş. Aralarında konuşuyorlardı
hasta hakkında. Ve çarşafların değiştirilmesinden anlıyordum komşumun öldüğünü.
Sağ yanımda aşırı yaşlı bir hasta vardı. Anladığım kadarıyla çok uzun zamandır
orada. Hasta bakıcılar tanıyordu onu. Sık sık sohbet ediyorlardı. Anlamadığını
düşünüyorlardı, ama belki de anlıyordu benim gibi.
- **** amca günaydın,
falan gibi şeyler. Ama
eminim ki sizi duyuyorsa ve cevap vermek istiyorsa, sizlere neler
söyleyecektir, kim bilir?
Bana da günaydın diyorlardı. Ben gözlerimi açıp kapayıp cevap
verebiliyormuşum. Belli ki bir bakım saati var. O zaman anlıyordum Bir günün
sabahı olduğunu. Ne zaman, ne gün ne de saat kavramım yoktu. Uyandırıldığımda,
ne kadar zamandır yattığımı bilmiyordum. Işıklar hiç kapanmıyordu ve sürekli
insanlar vardı önümden geçen. Bu yüzden doktor, hemşire başıma geldiğinde sabah
olduğunu anlayabiliyordum. Bir de hasta bakıcılar yatak temizliği için
geldiğinde. Belli ki o saat gelmişti. Mutlu oluyordum. Bunun dışında çeşitli
zamanlarda yanıma geldiklerinde bir sıkıntı olduğunu anlıyordum. Başucumdaki
alette çeşitli değişikler olduğunu düşünüyordum. Hasta bakıcılar geldiğinde
beni evirip çevirip çarşafımı değiştiriyorlardı. Bu biraz iyi geliyordu. Hem
ilgilenildiğimi hissediyordum hem de biraz özgürleşiyordum sanki. Biraz hava
geçiyordu altımdan. Ve beni yan çevirdikleri zamanlar mutluydum.
Hasta bakıcıların önümde durup muhabbet etmesi, dedikodu yapması,
şakalaşması oldukça sinirimi bozan bir durumdu.” Bana ne kardeşim sizin nereye,
kiminle gittiğinizden. “ demek istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Konuşacaksanız
gidin koridorun sonunda konuşun. Ben sizi anlıyorum. Elimden gelse bağırıp bir
yaygara çıkaracaktım ama mümkün değildi elbette. İyi davranın hastaya, o sizi
anlıyor. Eminim ki benden başkaları da ayılmıştır ve anlıyordur. Hastaya biraz
anlayış gösterin. Ve temizlik yapanlar. İnanın Ahmet Kaya’dan soğudum. Ya
arkadaşım, o telefonlarınızın hoparlöründen bangır bangır şarkı çalmak nedir.
Her temizliğe gelenler aynı şarkıları mı dinlerler. Ya da aynı kişiler mi
geliyor sürekli. Bıkmıştım. Saygıları yoktu yoğun bakımdaki hasta bakıcıların.
Özel izinle kızım en sevdiğim şarkıların yüklendiği mp3 çalar bir cihaz
getirmiş. Ve eşimin ricasıyla- ve müzikten anlayan bir hemşirenin gayretiyle-
başucuma koymuşlar. Benim duyabileceğim kadar kısık bir sesle ben “hasta
Siempre” dinlerken, temizlik yapan kadınlardan biri kapatıp cep telefonundan
arabesk açıyor. Bu olacak şey değil.
Yoğun bakımda en çok moral bozan şeylerden biri de ameliyattan
yeni çıkan hastaların acı sesleri. Tabi ki bunun için bir şey yapılamaz ama bu
da bilinci açık olan hastanın canını çok sıkar bir durum. Çığlıklar, hastanın
da motivasyonunu çok bozuyor.
Şu aspirasyon olayı. Çok canım yanıyordu. Özellikle uyurken
uyandırılıp yapıldığında çok acıtıyordu. Sürekli uyuduğumdan mıdır bilinmez,
her seferinde beni uyandırıp aspire ediyorlardı. Hem sersemliyordum hem de acı
çekiyordum. Bununla ilgili hem halüsinasyon görüyordum hem de rüyalarıma
giriyordu. Bu kadar mı canım acır. Aspirasyon, bilinci açık insan için oldukça
sıkıntılı. Hem canı acıyor hem de çaresizliğini hissettiriyor. Düşünsenize, birileri
vücudunuza bir hortum sokuşturuyor. Bunu fark edip bir şey yapamamak çok büyük
sıkıntı.
Sıkıntı büyüktü tabi ki. Yatarken terliyordum örneğin. Halimi
önümden geçen bir hasta bakıcı görürse ve hemşireye haber verirse şanslıydım
Yoksa kendimi belli etmek için başka yollara başvurmak zorundaydım. Hasta
olmadan önce verdiğim eğitim ve seminerlerde kullandığım toplar vardı. Şöyle
süngerden küçük bir top. Üstünde gülümseme emojisi olanlardan. Onlardan
getirmiş eşim bana. Elimde tutmam için. Topu fırlatıyordum. Geri
getirdiklerinde halimi anlarlarsa terimi soğutmaya ya da o anki sıkıntım neyse
gidermeye çalışıyorlardı. Anlamadılarsa azarlıyorlardı ve topu elime
tutuşturuyorlardı. “bir derdim var kardeşim, anlasanıza”. Ve trokestomi
kanülüne takılan oksijen çubuğunu çıkarmayı öğretmiştim kendime. Onu
çıkartıyordum. Hem hemşire yanıma gelene kadar yüzüme hava geliyordu hem de
beni fark ediyorlardı. Bu hayati tehlike yaratsa da başka çarem yoktu. Hemşire
azarlıyordu. “ Şeref bey, çıkarmayın ölürsünüz”.
“Bana ne ben ölümden
dönmüşüm anlasana halimi”.
Bir de ön adımla hitap ediyorlardı bana. Ben ön adımla sokakta
seslenseler dönüp bakmam. Benim adım Gürkan. Benim başımda sohbet ederlerken
şeref bey denmesi hiç hoşuma gitmiyordu. Ben bir ön adım olduğunu ilkokulda
öğrenmiştim. İş hayatında da çok gerektiğinde Ş. Gürkan yazıp geçiyordum. Niye
ısrarla bana bu ismimle hitap edersiniz ki? Eğer kullandığım adımla seslenselerdi İnanın ben
tepki vermeye daha önce başlardım.
Yoğun bakım ile ilgili daha çok şeyler yazacağım. Takipte kalın.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta
yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale
ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm
deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız
pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan