23 Eylül 2017 Cumartesi

rezalet

Aslında yazılarımda hiç böyle şeyler yazmak istemiyordum. Ancak kendimi çok kötü hissettiğimden tek sefere mahsus böyle bir yazım olsun istedim. Aslında bu bir haykırış.

Sağlık sisteminin ne kadar eksik ve karmaşıklıklarla dolu olduğunu hepimiz farkındayız. Randevu saatinin saçmalığından, ameliyata girecek hastaya “geç kendine bir yatak bul” denmesinden, hastanelerdeki tıbbi depoların kilidinin olmamasından ve bir sürü saçmalıktan herkesin haberi var. Yoksa da olur. Her hastaneye giden hasta ya da hasta yakının başına bunlar gelir. Hele de iyi bir gözlemciyseniz gözünüze diken gibi batar bunlar.

Benim söylemek  istediğim şeyse başka.

Sanatçıların egosu yüksek olur. Ve bu egoyla beslenirler. Onlar için yaptığı sanat çok insan tarafından anlaşılır ve sevilirse, alkışlanırsa bu egoyu yükseltir. Ve sanatçı daha fazla beslenir.

Bir sağlıkçının sanatı nedir?

Ne kadar hasta çabucak iyi olursa sağlıkçı çok daha fazla sevilir ve alkışlanır. Bu egosunun yükselmesine sebep olur ve düzgün beslenen her canlı gibi daha iyi sonuçlar çıkarır. Normalde olması gereken budur. Ve tıpla ilgilenen herkes bu hassasiyette olur. Eczacı, hasta bakıcı, ambulans şoförü, radyolog, fizyoterapisrt, doktor ve hemşireler bu şekilde beslenir ve daha hızlı ve daha verimli sonuçlar üretir. Kısacası sağlıkçının sanatı hastasıdır.

Normal olan buyken arada kendini bilmezler de oluyor.

Geçmişte bir yoğun bakım hemşiresinin ölmek üzere olan bir hastayla selfie çektiğini ve ölüme yakın biriyle nasıl dalga geçebildiğini görmüştük. Herkes çok kınamıştı 19 Ekim 2016 tarihinde İstanbul Haseki Eğitim Araştırma Hastanesinde gerçekleşen bu olaydan sonra hemşire açılan soruşturmayla görevden alındı sonra özür diledi. Eminim bu işi artık yapamıyordur. Ama “ ölüme ramak kala” diye not düşüp çok sanatsal bir iş yapmış gibi böbürlenen bu kişi şimdi aramızda. Anne babası ile yaşıyor ve mutludur. Ona yaptığı işi seçerken ne kadar kutsal olduğunu anlatamamış ve evde terbiye verememiş anne ve babasını kınıyorum ben.

Ardından, daha üzerinden bir yıl geçmeden başka ve daha kötü bir rezalet daha çıktı. Adapazarı’nda bir özel hastanede yoğun bakımdaki çaresiz bir insana sigara verip dalga geçen ve buna müsaade edip bir de video çeken diğerleri çıktı ortaya.

Şimdi ne olacak?

Eminim kınanacak, belki dava açılacak ve belki de meslekten men edilmeye kadar gidecek bu iş. Ardından ceza bile verilebilir. Büyük ihtimalle para cezası kesilip toplumdaki hayatlarına dönecekler.
Aslında burada asıl ceza kesilecek kişi çocuklarını bu kadar vicdansız, ahlaksız yetiştiren anne babalar olmalı. Yoğun bakıma girerken sigaraları, telefonları falan toplamak çözüm değil. İçeri giren hemşire eğlenmek isterse çaresiz hastanın fişini çeker ve yine eğlenir. Her şey o hemşirenin ya da hasta bakıcının terbiyesiyle ve vicdanıyla sınırlı.

Asıl eğitim ailede başlar derler ya. İnsan olmayı anne baba öğretir çünkü.

Sevgiyle kalın
Gürkan Akman




15 Eylül 2017 Cuma

Hastalık hayatımda neleri değiştirdi?

Hastalık hayatımda neleri değiştirdi?

Canım sıkılıyor işsizlikten.

Ben haftanın yedi günü ve günün 16 saati bir şeylerle meşgul olurdum eskiden. Her zaman aynı anda yürüttüğüm iki işim olurdu. Son zamanlarda bir de müzikle ilgili bir şeyler yapmaya başlamıştık. Ve saatlerim hiç boş geçmezdi. Hayatım boyunca bir altı ay ara verip tek ve iyi bir iş yapabilecek para kazanabilmek için didindim. Sadece altı ay hiçbir şey yapmadan geçinebileceğim bir para ayırabilmek umuduyla geçti günler. Bu yoğun stres ve koşuşturmaya vücut dayanamadı sonunda ve iki yıldır neredeyse hiçbir şey yapamıyorum. Eğitmenlik en sevdiğim işti. Hem insanlarla çalışıyor hem de tecrübelerimi paylaşarak sonsuz haz duyuyordum. Şimdi konuşmam düzgün olmadığından eğitim veremiyorum. Düzelecek ve ben yeniden işimi yapabileceğim bunu biliyorum. Ama yatmaktan çok sıkıldım.

Param yok.

Eskiden her hesabı  ödeyen ben, herkesin istediği şeyi daha istediğinin farkına varmamışken hediye eden ben, har vurup harman savunur ve günübirlik yaşayan ben şimdi en çok kazanamamayı öğrendim. Artık çok fazla bir şey almıyorum. Eskiden aldığım kıyafetleri giyiyor eski telefonumu kullanıyorum. Eskimemişler ki. Hepsi yeni ve hepsi sağlam. Yeniden para kazanmaya başladığımda da artık eskisi gibi olmayacağım.

Zevk aldıklarımdan uzak kaldım.

Sağ elimde kalan geçici sıkıntı gitar çalmama ve yazı yazmama engel oluyor. Bir sürü gitarım var hiç birisini çalamıyorum. Bir sürü kalemim var hiç birisini kullanamıyorum. Sağlamken ertelediğim pek çok şey artık olmuyor. Örneğin kullanmaya kıyamadığım kalemlerim artık kullanamadığım eziyet halinde bana bakıyor.

Daha düzenli bir ev hayatım oldu.

Şimdi eve gündüz gözüyle gidiyorum. Telefonum eskisi kadar çok çalmıyor. Evde daha çok vakit geçirebiliyorum. Ve eminim, düzenli bir işim olduğunda da eve gündüz gözüyle gideceğim.
Eminim ki hastalıklar eğer kalıcı sonuçlar bırakıyorsa herkesin hayatını değiştiriyordur.
Şeker hastasını hastalığını öğrendikten sonra baklava yiyememesi elbette can sıkıcı ama iyi yönü de var. Artık şeker tüketmiyor.

Ben hastalanınca çok ders çıkarttım kendime. Çok daha uysal ve çok daha az sinirli biri oldum. Artık trafikte çabuk celallenmiyorum. Hayatımda pek çok olumsuzluk oldu ve olmakta ama bir açıdan bakılırsa da beni kendime getirdi.
Umarım iyileşir çok daha iyi bir ben olabilirim.

12 Eylül 2017 Salı

şans

Şans.

Hastalıkta herkesin durumu farklı. Daha önce de yazdığım gibi herkesin başından geçen hikâye değişik. Kaleydoskop gibi ufacık bir değişken hemen her şeyi değiştirebiliyor.  

Gelen mektuplardan o kadar değişik hikâyeler var ki. Kimisi trafik kazası, kimisi boğulma kimisi kalp krizi. Herkes farklı bir şekilde hastalanmış ama ortak olan bir şey var ki durum aynı. Her yazan benden iyi bir şey söylememi istiyor. Ancak ben ne doktorum ne şifacı ne de kâhin. Sadece biraz moral vermeye ve imkânsızın aslında imkânsız olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Bazen telefonda bazen hastane ziyaretinde bazen e posta ile insanlara başımdan geçenleri anlatıp biraz olsun moral vermeye çalışıyorum. Hepsi bu.

Genelde beyin hasarı ile ilgili sorular geliyor ama şu unutulmamalı ki beyin tedavisi en zor hatta mümkün olmayan bir organ.

Ben şanslıydım. Hastalığın şansı mı olur derseniz oluyormuş. Tabi karikatürdeki gibi değil.
Benim büyük şansım genç ve inatçı bir doktorun önünde kalbimin durması. Hemen dişlerim kırılarak oksijen verilmiş. Bu sayede beyin hasarı aza indirilmiş. Elli iki dakika kalp masajından sonra yeniden hayata dönmüşüm ve yoğun bakım ve hastane süreci başlamış.

Bir büyük şansım da iyi bir hastanede, gayet iyi bakılmış bir yoğun bakım süreci. Başlarda çok iyi şeyler söylenmese de benim inadım ve doktorların gayretiyle işler iyiye doğru gitmiş.
Sonrasında müthiş şanslı bir şekilde kendimi Balat hastanesinde bulmuşum. Bu da büyük bir şans. Orada Sema hanımın bilgi ve deneyimleriyle, hasta bakıcı ve hemşire arkadaşlarımızın gayretiyle sıkı bir tedavi uygulanmış.

Ve Nihat. Büyük şanslı olduğumu düşündüğüm şeylerden biri de Nihat’la tanışmak. Her sabah iki saat benimle uğraşmasaydı ve sadece fizik tedavi yerine psikoloğum gibi beni motive etmeseydi şu anda ne yürüyor ne konuşabiliyor olurdum.

Dostlar da büyük şans benim için. İsimlerini buralardan yazmasam da kendilerini bilirler muhakkak. Her günümde yanımda olanlar benim büyük şansımdı.

Ve şansın en büyüğü canım eşim, Dünyalar güzeli kızlarım ve sevgili kardeşim. Benim en büyük şansım onların sevgisi.

Onlar sizsiz kalmamak için uğraşırken siz onları sizsiz bırakmamak ve bir an önce iyi olup onlara kavuşabilmek için uğraşıyorsunuz.

Sevgiyle kalın.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan

https://52dakika.blogspot.com.tr/
https://www.facebook.com/52dakika/


11 Eylül 2017 Pazartesi

Yanlış - eksik bilgilendirmeler.

Yanlış bilgilendirmeler.

Yanlış ve eksik bilgilendirmelerden bahsedelim.
En önemlisi sanırım yoğun bakımda yatan hastalarla ilgili eksiklik. Yoğun bakım hastalarının temel sorunu yatak yarası. Uzun süre yatmaktan oluşan bu yaralar sonrasında kalıcı olabiliyormuş. Bununla ilgili yoğun bakım hemşire ve hasta bakıcılarının özel bir ilgi göstermesi gerekiyor. Önlem alınmalı ve hastanın pozisyonu sık sık değiştirilmeli. Bununla ilgili çeşitli merhem pomat gibi şeyler var elbette ama erken fark edilmeli ve önlem alınmalı. Hasta bakıcılar ile aranızı iyi tutun. Her hasta bakıcı bunu size söylemeyebilir ama siz her hasta ziyaretinde bakın, ve hasta bakıcınızdan durumunu sıklıkla öğrenin.

Yoğun bakımda yatan hasta – ki benim gibi uzun süre yattıysa – muhakkak fizik tedaviden faydalanmalı. Uzun zaman yatan hastanın hareket kabiliyeti olmadığından bir süre sonra ayakları kolları işlevsiz kalıyor. Benim yoğun bakım sürecimin son birkaç gününde öğrenip tedaviye başlamışlar ancak iki aya yakın yattığımdan ayaklarım balerin ayağı gibi dümdüz kalmıştı. Doktorlar çıkma ihtimalimi zayıf gördüğünden herhangi bir bilgilendirme yapmamışlar. Sonrasında ayaklarımın eski haline dönmesi için çok uğraştık. Çok acı çektim ve çok zor iyileşti. Bunu muhakkak yoğun bakım doktorundan istemelisiniz.

Doktorunuzun her söylediği şey elbette doğru. Ayrıca şu unutulmamalı  ki doktordan başka doğru bilgi alınabilecek kimseniz yok. Ancak şu belirtilmeli ki doktor iyileşme ihtimali az görünen bir hasta için hasta yakınını ümitlendirecek pek de bir şey söylemez. Bu hem doktor için hem hasta yakını için lüzumsuz bir durum oluşturur. Doktorlarım benim düzelme ihtimalimi yok saymışlar. Epikriz raporlarına göre zaten düzelme ihtimalim de yokmuş. Benim için her durumda “siz her duruma hazırlıklı olun” demişler. Sonralarda “bu hasta çok direniyor” deseler de ilk başlarda hiç ümitli konuşmamışlar. Unutulmamalı ki, doktor ümit verir bir konuşma yaparsa ve iyiye gidiş olmazsa hem hasta yakını hem de doktor hüsrana uğrar. Bunun yerine her duruma hazır olmak en çok duyulan telkindir. Ancak hasta genç ve dirençliyse ve hasta yakının enerjisi yüksek ise – genelde- bir çıkış yolu vardır. Hasta yakını moralini yüksek tutmalı ama her duruma da hazırlıklı olmalıdır.
Doktorun her söylediğini kayıt edip hemen telefona sarılıp konuyu Google’da aramak doğru değil. Google her zaman size doğruyu söylemez. Arama motorlarında doğru bilgi olabileceği kadar yanlış bilgi de çok. Bu yüzden hasta yakınlarının bulduğu terim hem aşırı hüsran hem de gereksiz sevince sebep olabilir. Bunun yerine doktorunuzun tıbbi terimler yerine hasta yakının anlayabileceği şekilde izah etmesini istemelisiniz.

Hastanızın durumunu başka hastalarla mukayese etmemelisiniz. Her hastanın geçmişi, yaşı, cinsiyeti, geçirdiği hastalığın yeri, durumu, şekli, büyüklüğü farklı olduğundan bu mukayese sizi sıkıntıya sokacaktır. Örnek edindiğiniz hastanın durumu sizinkinden birazcık farklı olsa dahi sonuç bambaşka olabilir. Ben gelen postalardan bir bilgi edindim. Hastaların durumu kaleydoskop gibi. Yani en ufak farlılık bile görüntüyü değiştiriyor. Kaleydoskop çok hassas bir alettir. En ufak bir oynama bile görüntüyü değiştirir. Görüntü bir daha hiç aynı olmaz. Bu yüzden siz siz olun “falanca da böyle olmuştu ama kurtulamadı” gibi benzetmeler yapmayın.

Epikriz raporları bir sonraki hastaneye ya da iyileşme sürecinde hep hasta geçmişini belgeleyeceğinden muhakkak en az bir kopyası elinizde bulunmalıdır. Hem raporlar hem de MR, EKG, EEG gibi kayıtları düzenli olarak muhafaza etmelisiniz. Hastanız iyileşmeye başladığında uygulanacak tedavi ve sonraki muayeneler bu raporlar ile belirlenecek. Diyoruz ya; her hasta kaleydoskop gibidir. Her hastanın tedavisi de bu kayıtlara göre belirlenir.
Sürekli başka doktordan teyit almaya çalışmayın. Raporlar elinizde hastaneler koşuşturmayın. Hastanızın bulunduğu hastane -zorunluluk gerekmiyorsa- değiştirilmemeli. Gittiğiniz yoğun bakım ünitesi çok da farklı olmayacak. Orada da benzer süreçler yaşanacak. Olan hastanızın yer değiştirmesi esnasındaki hayati tehlike geçirmesiyle olacak.

Hastanede sürekli yoğun bakım ünitesinin önünde bekleşip hem moralinizi bozmayın hem de doktorlara ayak bağı olmayın. Hastane bahçesinde bir büfe, bekleme salonu varsa bu hasta yakınlarına da iyi gelecektir. Arada bir nefes almak hasta yakınlarının sağlıklı kalmasını sağlar. Daha objektif düşünmenin herkese daha faydalı olacağını aklınızdan çıkarmayın.

Hastamız bizi duyuyor mu?

En çok gelen sorulardan biri bu. Hasta uyutulduğu sürece sizi duymaz. Hisseder. Bu şöyle bir şey. Ağır uykusu olan kimseler bilirler. Uykudan uyanmadan yatak değiştirirler ya da su içerler. Sonrasında hatırlamazlar. Ama onu yatağına kaldıranın ya da suyu içirenin komutlarını dinlerler. İşte bilinçsizce olsa da bu durum uyuyan hastanın komutları yerine getirmesi gibidir. Hasta uyandırıldığında söylediklerinizi duyar, komutlarınızı bilinçli yerine getirir. Bu durum kimseyi aldatmasın. Hasta hissediyor olduğundan onun çok sevdiği müzikleri bir MP3 çalar ile dinletmek hastanın toparlanmasına yardımcı olacaktır. Doktorlar çoğu zaman refleks dese de hasta yakını hastasının hissettiğini anlar ve hasta da doktora ya da hasta bakıcıya vermediği tepkiyi verebilir.

Özellikle yoğun bakımda ve uyandırılmış hastalar olup bitenin farkına vardığından mutsuz ve isteksiz olabilirler. Önceki yazılarımda uzunca yazdığım gibi yoğun bakımda geçen güçlü bir psikolojik zorluk vardır. Bu zorluk hastanın uyanma arzusunu tetikleyeceği gibi yaşama sevincini olumsuz olarak etkileyebilir. Hastanızın sizi duyduğunu ve bir an önce kalmak istediğini unutmayın.

Sevgiyle kalın.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan

https://52dakika.blogspot.com.tr/
https://www.facebook.com/52dakika/




8 Eylül 2017 Cuma

Hastalıktan neler öğrendim 4 çaresizlik

Çaresizlik.

Hasta yakınlarının çaresiz bir bekleyişi vardır.
Bahsettiğim oğlu grip olunca nane limon kaynatıp çocuğunun öksürüğü kesilsin diye bekleyen anne çaresizliği değil.

Bu ameliyata giren birinin yakınları için de, yeni doğacak çocuğunu doğumhane kapısında bekleyen baba için de, yoğun bakımda yatan bir hastanın yakını için de benzeşiyor.
Sonuçta bilinmezlikle beklenen bir süreç var. Maalesef bu süre bazen dakikalar bazen de günler sürebiliyor. Benim için aylarca çaresizce beklemişlerdi.

Yazılarıma gelen onlarca cevap mektubunda yazanlar için  hep aynı endişe ve çaresizlik görünüyor. Kiminin kardeşi kiminin annesi kiminin babası kiminin bir yakını. Herkesin ortak sorduğu soru şu.

-          Acaba iyileşir mi?

Öncelikle şu bilinmeli ki ben doktor ya da şifacı değilim. Bu durumda doktorunuzun söyledikleri esas alınmalıdır. Ben sadece yaşadıklarımı yazmaya ve hasta yakınlarına moral vermeye çalışıyorum. Vereceğim moral de kendi yaşamış olduğum durum ile alakalı bir bağ kurabilmek ve araştırıp öğrenebildiklerimi paylaşmak. Hastanın ne aşamada olup biteni anlamaya başladığını ve algıladıktan sonrasında neler hissettiğini anlatmak. Benim neler yaşadığımı ve benzer durumları hastanızın da hissetme ihtimali olduğunu söyleyebilmek.

Hasta yakınları doktorların ağzından çıkacak iki kelimeyi bekliyor ve bu iki kelimenin olumlu olmasını diliyor. Haklılar da. Hastayla görüşmesi on dakikayla sınırlı olan bir kişi, dışarı çıktığında sadece “beni tanıdı, duyuyor, anlıyor” gibi bilgi getirebiliyor. Hasta yakınlarının bu çaresizliği bazen umutsuzluğa dönüşüyor ya. Dönüşmesin. Her şey iyiye gider gibi bir iddiam yok elbette. Ama siz enerjinizi olumlu tutmayı sürdürürseniz bu hastaya iyi gelecektir.

Buna çeşitli inanışlarda çeşitli isimler bulmak mümkün. Ben enerji demeyi seçtim.

Doktorlar hasta yakınlarını her ihtimale hazırlamak zorunda. Bir doktor hasta yakınını gereksiz ümitlendirir ve sonuç ümit edilen gibi olmazsa hasta yakının üzüntüsü daha büyük olacaktır. Doktor en kötü duruma hazırlar ve sonuç müspet olursa sevinç çok daha büyük olacaktır. Doktoru beklerken böyle düşünülmeli. Doktorun her söylediği kaydedip sonrada “ne demek istedi?” diye Google araması yapmak çok doğru bir şey değil. Çünkü arama motorlarında maalesef çok yalan yanlış bilgi var.

Bir de her gelen ziyaretçinin bir fikri, bir ön görüsü olur. Her söylenen ciddiye alınmamalı. Belli ki bir yerlerden duymuş, okumuş veya bir yakının yakını benzer bir durum yaşamış. Bunun hasta yakınlarına çok da fazla bir faydası olmaz. Çaresizlikle her söyleneni doğru kabul eder ve her denileni yaparsanız sonuç karmaşadan başka bir şey olmaz. Her gelen fikrini söyler ve gider ama hasta yakını yine doktorun söyleyeceği iki kelimeye kalır.

Çaresiz olduğunuzu hissettiğiniz zaman hastadan uzaklaşmak en iyi terapi. Hastane bahçesi, bir çay her durumda iyi gelir. Sürekli kapıda beklemek ve hastanede olmak hasta yakınının psikolojisini olumsuz etkileyeceğinden, olup biteni yanlış anlamasına gereksiz panik yapmasına sebep olacaktır. Bu durumda hasta yakınının bir nefes alması iyi olabilir.

Benim hastalığım spesifik bir durum. Hastanenin acil servisinde başıma gelmiş bir olay ve genç bir hekimin inadı sayesinde hayatta kalmışım ve sonrasında çok iyi bakıldım. Şu, muhakkak fark edilmeli ki Beynim 52 dakika oksijensiz kalmamış. Kalbim durmuş ve 52 dakika sonunda yeniden çalışmış. Ama bu süre içinde dişlerim kırılarak oksijen takviyesi yapılmış. Beynin 52 dakika oksijensiz kalması durumu yok. Beyin saniyeler içinde bile büyük hasar oluşan bir organ. Ve hasarın giderilmesi çok zor. Ben şu anda -konuşma yavaşlığı ve sağ el parmaklarımın sıkıntısı dışında- iyiyim. Ancak bu her hastanın iyileşeceğini göstermiyor. Hukukta olduğu gibi bir emsal dava olarak gösterilemem yani.

Her hastanın geçmişi, yaşadığı sıkıntı, aldığı hasar, yaşı, bulunduğu yer farklı olduğundan benim yaşadıklarımla kıyaslanırken dikkat edilmeli.

Gelen yazılardan gördüğüm kadarıyla herkes çaresizce bekliyor. Umudunuzu hiç yitirmeyin ama gereksiz umutlar da üretmeyin. Sonuç hayal bile edilemeyecek kadar iyi de olabilir, hayal kırıklığı da.

Sevgiyle kalın.

Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan


https://www.facebook.com/52dakika/

7 Eylül 2017 Perşembe

Hastalıktan neler öğrendim 3 Sağlığın önemi.

Sağlığın önemi.

Hasta olmadan önce sağlığına dikkat etmek. Benim en büyük sorunum buydu. Aşırı stresli ve çok yoğun çalışırdım. Günde iki paketten fazla sigara içerdim. Sabah erkenden çıkar gece saatlerinde eve gelirdim. Hatta evde gündüz gözüyle görmeyi özlemiştim. Sürekli seyahat eder ve geceleri çalışırdım. Hostesler beni hatırlar olmuştu. Cumartesi öğleden sonra Adana’ya gider Pazar gecesi dönerdim. Bir Ankara, bir Gaziantep, bir Trabzon. Yoruyormuş insanı. En büyük hayalim her şeyin durduğu bir Anadolu kasabasına yerleşmek ve biz çay ocağı işletmekti.
En sonunda ne oldu?
Pat diye her şey bir anda durdu. Şimdi bir şeyler yapabilmek için uğraşır oldum.
Sağlığa özen göstermez ve çok hararetli yaşarsak sonuçta Newton’un Renk Çarkı gibi her şey bembeyaz oluveriyormuş.
Şimdi en sevdiğim Gibson gitarımı çalamıyorum. Yıllarca koleksiyonunu yaptığım değerli dolmakalemlerimi kullanamıyorum.
Yıllar önce – daha kızlarım 12 yaşındayken- bana bir ders vermişlerdi.
En büyük lüksümüzün kitap satın almak olduğu zamanlarda Şişli’de bir küçük sahafta yine bir Pazar gezmesi ve biz kitap alıyoruz.
Kızlarımla aramızda şöyle bir konuşma geçti;
-Baba, sen bu kadar kitap alıyorsun ama ben seni hiç okurken görmüyorum.
-Okurum ilerde
- ne kadar ilerde?
- bilmem vaktim olunca herhalde
-Peki güncelliğini kaybederse?
-hatırlarım, daha iyi ( burada satış yeteneklerimi kullanmaya başlıyorum)
- peki ilerde ne zaman?
-Ne bileyim emekli olunca falan (kıvırmaya başlıyorum)
Diğer kızım araya girdi
-peki kör olursan ilerde?
-………………
Dondum kaldım. İlerde ya kör olursam. Kör olmadım ama yazı yazmamda ve gitar çalmamda eksik kaldım. Hastalanınca kitap okudular bana. Eminim kör olsam da okurlardı. O yaşlarda söylemeye çalışmışlardı ama önemsemiştim.
Diyeceğim şu ki ; sağlıklıyken sağlığın kıymetini bilmek gerekiyormuş.
Sevgiyle kalın.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan


https://www.facebook.com/52dakika/

6 Eylül 2017 Çarşamba

Hastalıktan neler öğrendim 2 Sevenlerin desteği, dostlar kim?

Sevenlerin desteği, dostlar kim?

Hastalanmak normal bir durum. Herkes çeşitli sebeplerden hasta oluyor, hastanede yatıyor, yoğun bakımda kalıyor. Bu hayatın gerçeği elbette. Hasta için de zor hasta yakını içinde.
Eminim herkes hasta yakını olmuştur. Herkes birileri için meraklanmıştır. Bu merak işi öyle “yaşar mı ölür mü?” gibi bahis konusu değil elbette. Bahsettiğim şey sevenlerin endişeli bekleyişi.
Hasta olduğumu duyan gelmiş.
Bunların içinde sevenler çoklukta olsa da sadece meraktan gelenler de olmuş. Bunu ben iyileşince anlatılanlardan öğrendim. Ölmüş gibi konuşanlar da olmuş, ben hastalanınca benim işime göz koyanlar da olmuş. Uzun yıllar iş verdiğim, zor gününde yanında durduğum, dost olduğumu sandığım arkadaşlarım gelmiş. Bir iki defa sadece. Örneğin bir arkadaşım vardı. Eşinin ölümüne ondan çok üzülmüştük. Ailecek görüştüğümüz, defalarca iş bulduğum biri arkamdan işimi almaya çalışmış, yine onun sayesinde tanıştığım bir arkadaşım da depresyondayken elinden tutup kendime ortak etmeye çalıştığım kişi arkamdan gelip “onu kimse sevmezdi ama herkes saygı duyardı “diyebilecek kadar küçülmüş. Bir yerde haklı. Beni tanırsanız ya çok seversiniz ya da hiç sevmezsiniz. Ben de insanları öyle severim çünkü. Ölesiye severim. Tanırsanız beni siz de öyle seversiniz. Ortası yoktur. Mış gibi, sanki gibi bir dostluk yoktur.
Yerime göz koyan çalışanlarım olmuş, koltuğuma oturmaya çalışanlar olmuş. Benim varlığımda müsaade etmediğim tek şey olan istismarı yapmaya çalışanlar olmuş. Yapanlar da olmuş.
Bunlar dost bildiklerimizmiş. Onları silip bir kenara koyduk. Konumuz sevenler ve gerçek dostlar.
En büyük sıkıntı bekleyenler içinmiş. Onların doktordan duyacakları üç beş kelimenin ardından hastane köşesinde yatıp kalkan eşim, kardeşim ve kızlarımın bir sürü arkadaşı manevi destek olmuşlar.
Benim için mevlit okutan da olmuş, kilisede mum yakan da olmuş R2 seansı yapan da olmuş, hatta içip içip hastaneyi basmaya çalışan da. Herkes inandığı şekilde enerji göndererek desteklemiş. Bir de kızlarımla, eşimle hastanede her gün kalan, bekleyen olmadı gelip giden veya onlara kılık kıyafetten yemeğe kadar sürekli destek olanlar var.
Haberi olmayan ya da sonradan haber alan çok insan oldu. Hastane koridorunda neredeyse bir keşmekeş yaşandığı olmuş. Ama çoğu duyup ziyarete gelmiş bir defa ve ilk hastanede. Tek sefer de olsa ziyaretime gelenleri yadırgamıyorum. Herkesin bir yaşam mücadelesi var elbette. Ama gerçekten dost sanıp tüm sonradan öğrenenler gibi yapmasalar iyi olurdu.
Dostları kategorize etmem. Dost vardır, arkadaş vardır. Ama işini gücünü bırakıp sürekli benimle ilgilenenleri de ayrı tutmak istiyorum. Onlar benim düzeleceğime inanmışlar ve destek olmuşlar. Her durumda koşan kızlarımın arkadaşları, sağlığımda gerçekten beni tanımış ve sevmiş olanlar, eşimin arkadaşları, ve gerçekten sevenler olduğu sürece atlatılıyormuş. Onlar hangi hastaneye götürülseniz oraya gelmişler.
Hastalığımın sonucu gerçek dostluğu öğretti. Özellikle hasta yakınları için yapılan manevi destek çok önemli. Arkanda az da olsa birilerinin olduğunu görmek hasta yakınlarına güç veriyormuş. Bu yanınıza gelen eşinizin gözünden okunuyor.
İnsan sağlığında dost biriktirmeliymiş.
Dost bildiğiniz insanların ayrımını düzeldiğinizde anlıyor ve daha bir sarılıyorsunuz.
İyi ki varsınız.
Sevgiyle kalın.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan

https://www.facebook.com/52dakika/