30 Haziran 2017 Cuma

Felç iyileşir mi?

Felç iyileşir mi?
Felç, beyine giden kanda bir aksama mey­dana gelmesinden birkaç saniye veya birkaç dakika sonra meydana çıkan birçok bozuklu­ğun yaygın adıdır. Beyne kan gitmemesi durumunda beyin hücrelerinin bir kısmı ölür. Ölen hücrenin hangi fonksiyonu yönettiği bölge ise – örneğin yürüme, konuşma, görme ya da bazı kas hareketleri- etkilenir. Ölen hücrenin etrafındaki hücreler o bölgeyi sararak hemen işlevi yerine getirmek zorundadır, ancak o hücrelerin ölen hücrenin işlevini getirebilmesi için yeniden öğrenmesi gerekir. Bu ancak hastanın iradesi ve bir doktorun yardımıyla olur.
Felç, çok ciddi bir hastalık olup bir hekim tarafından hemen tedavi uygulamaları yapılmalıdır. Felcin çeşidine göre ve doktorunuzun planına göre uygulanacak bir tedavi yöntemi belirlenmeli ve hiç vakit kaybetmeden başlanmalıdır.
Felç tedavisi doğru, inançlı ve programlı uygulanırsa elbette tedavisi mümkün. Ben size burada kendi yaşadıklarımı anlatacağım. Pek çok hastaneden ve hatta internetten küçük bir soruşturma ile herkesin bulması mümkün.
Kalbim durduğunda beyne oksijen ulaşmadığından, bütün organlarım durmuş ve çeşitli destek üniteleri ile desteklenmişti. Sonra teker teker destekten çıkartılarak yeniden çalışmıştı. Bu kısım her yoğun bakımda uygulanan bir durum. Ancak beyin için herhangi bir destek yapılamadığından bunun tek çözümü yeniden öğrenmek. Ve çileli bir durum.
Uyandığımda nefes almayı, su içmeyi unutmuştum. Beynin bazı bölümleri yani yaşamsal işlevleri kendi kendine öğrenirken bazı bölümleri ise çocukluk süresinde itibaren geçilen aşamalar ile öğrenir. Yaşamsal olanlar, kalbin atması, Böbreklerin çalışması, ciğerlerin çalışması gibi yaşamsal fonksiyonlardır. Dediğim gibi bunlar yoğun bakımda desteklenebilecek şeyler. Bunun dışında yürüme, konuşma, ortam algılama, konuşma gibi şeyler çocukluğumuzda itibaren anne babamızın bizlere öğrettiği şeylerdir. Felç geçiren hastanın da yeni doğmuş bir bebek gibi bunları yeniden öğrenmesi gerekmektedir.
Tam da böyle oldu, nefes alma kendi kendine geri gelirken yürüme ancak öğretilince geri geldi. Bir taraftan gördüğüm fizik tedavi süresinde önce kaslarımın normal hale getirildi, sonra yürüme öğretildi. Sağ kolum hiç yoktu adeta. Kolumu kaldıramıyordum ve sol elimle sağ kolumun yerini değiştirebiliyordum ancak. Bir taraftan konuşmayı yeniden öğrendim. Bir taraftan önce oturtuldum. Sonrasında yürümeyi öğrendim. İlk başta ayağa bile kalkamıyordum. Ayağa kalkıp ilk adımı atarken hem korkuyor hem de acı çekiyordum. Zorlu bir fizik tedavi sürecinden sonra yürümeyi başardım. Canım acıya acıya, sağ kolum da kıpırdatıldı. Şimdi yüzebiliyorum bile. Sağ elimin parmaklarında ve konuşmamda hala sorun var .Ama bu bile yetiyor bana. Ve yeniden tedaviye başlıyorum. Tms tedavisini deneyeceğim. Doktorum iyi gelebileceğini ve konuşmamdaki aksaklığın ve sağ elimdeki sıkıntının giderileceğini söylüyor. Zorlu bir süreç yeniden başlıyor sanırım.
Ben tüm hastaların kendine inanması gerektiğini ve dirençli olması gerektiğini düşünüyorum. Yani hasta, önce iyi olacağına inanmalı.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan






29 Haziran 2017 Perşembe

Trakeostomi ne zaman çıkartılır?


Trakeostomi ne zaman çıkartılır?

Elbette doktorların uygun gördüğü zaman.
Trakeostomi işlemi acil durumlarda, nefes yolları aniden tıkandığında, yüzünüz veya boynunuzda travmatik yaralanmalar meydana geldiğinde başvurulan nadir bir uygulamadır. Çoğu durumda sağlık durumunuzun uzun bir süre boyunca solunum makinesi (vantilatör) kullanılmasını gerektirdiği durumlarda trakeostomi işlemi zorunlu olarak uygulanmaktadır. Trakeostomi işlemleri hasta kendi kendine nefes almaya başladığı zaman sonlanır.
Yani doktorunuzun artık nefes alma işlemini kendi kendine başarabileceğinizi hissettiği zaman kanül çıkartılır. Ve hasta bu duruma alıştırılır.
Ben doktorumun bu duruma kara verirken hiç tereddüt etmediğini ve “bu hasta nefes alabilir” dediğini duymuştum.
Öncelerde biraz zor oluyordu. Nede olsa beyin her şeyi unutmuştu. Sonrasında hatırlamaya başlıyor ve bu özellik geri geliyor. İlk başlarda zor gelse de alıştım ve bir süre sonra yaram iyileşmeye başladı.
Yoğun bakımdan çıkıp eve gönderilmeye çalışıldığında – umut kesildiğinde-  eşime gümüş kanül takılması gerektiği ve artık bu şekilde yaşama gerektiği söylenmiş. Ancak götürülmüş olduğum hastanede doktorum buna ihtiyaç olmadığını söylemiş ve onun inancı ve benim direncim sayesinde bundan kurtulmuşum.
Trakeostomi takılı hastalar ve yakınları oldukça zorlanıyorlar. Bunun bakımı çeşitleri ve değiştirilmesi ile ilgili internette çok bilgiye ulaşabilsiniz.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan



28 Haziran 2017 Çarşamba

Yoğun bakımda yatan hasta neden uyutulur?

Yoğun bakımda yatan hasta neden uyutulur?

Unutulmamalıdır ki yoğun bakımın esas amacı hastanın yaşamasını sağlamaktır. Yoğun bakım bir tedavi ünitesi değildir. Hasta yoğun bakımda hayatta tutulmaya çalışılır. Sonrasında yoğun bakım dışına çıkan hastalar, hastalığına göre tedavi edilecekleri bölüme alınırlar.
Yaşamı tehdit altında olan hastalar yoğun bakıma alınır ve bazı hayati organları, (kalp, ciğerler, böbrekler) çeşitli tıbbi destek cihazlar vasıtasıyla desteklenir. Bu organlar yoğun bakım ihtiyacı olmadan da desteklenebilir elbette. Ancak bazen öyle bir hal oluşur ki hasta bu fonksiyonların çalışmaması yüzünden hayati tehlikeye girer. Bu durumda yoğun bakıma ihtiyaç vardır. Şu unutulmamalıdır ki, kalp, ciğerler, böbrekler,  çeşitli yardımcı mekaniklerle desteklenebilir. Ancak şu anki teknolojiyle beyni desteklemeyi başaran bir sistem yok. Beyin desteklenebilir bir organ değil. Yoğun bakım iler yaşamsal destek ünitesidir. En kısa tanımı, yoğun bakımdaki amaç hastayı yaşatmaktır.
Bu aşamada hasta yakınlarının en merak ettiği soru sanırım uyutulmak ne demek.
Sedatize etmek Nedir?
Sedatize etmek, yatıştırmak anlamında kullanılmaktadır. Tıpta sıkça kullanılan kelimelerden biridir. Bir başka anlamıyla yoğun bakımdaki hastanın ilaç ile uyutulması demektir.
Yoğun bakımdaki hastaların bir takım tedavilerinin yapılabilmesi amacıyla, ya da tedavinin bir parçası olarak hasta uyutulur. Bu şekilde yoğun bakımdaki hastalar ortamın dışında tutulur.
Yoğun bakımda hastası olan bir hasta yakını yoğun bir telaş ve endişe içindedir. Yoğun bakımdan dışarı çıkan hekim;
-Hastanızın durumu kötü, her şeye hazırlıklı olun,
-Şuuru kapalı,
-Genel durumu kötü,
-Size kötü bir haber verebiliriz.
der. Bu hasta yakını için son derece istemsiz olsa da doktorların da en kötü duruma hasta yakınını hazır tutmak için söyleyeceği en makul şeydir.
Bu durum hasta yakının bir telaş ve kaygı duymasına sebep olur. Bu telaş zamanla savaş haline gelir. Her şey, dakikaların üst üste eklenmesiyle yıllar geçmiş bir hal alır. Bu çok yoğun bir strese sebep olmakta ve hasta yakınının doktordan gelecek iyi bir söze ihtiyaç duymasına sebep olmaktadır. O anda doktordan hastanın uyandığına dair bir mesaj almak ister hasta yakını. Bu hastanın uyutulması ve uyanması sürecinde büyük bir yanılgıya sebep olur. Doktorun uyutması tedavi süreci gibi algılayacağından, hasta yakını hasta uyandırıldığında hemen her şeyin düzeleceğini düşünür. Doktorun ilacı kestiğini söylemesi hemen şu soruyu sordurur; “ uyandı mı?”
Hekimin uyguladığı ilaç sadece ortam içinde hastayı sakinleştirmek içindir. Bu aşamada hastanın uyutulmasının sebebi beynin bazı ihtiyaçlarını bastırmak ve görevin bu makinelere bırakılmasını sağlamaktır. Yani uyutulan hasta öyle mışıl mışıl uykuya dalmış ve rüya görüyor değildir.
Yani “hastanız uyutuldu” demek. Doktorların “çeşitli sebeple beyin fonksiyonlarını yönetebilmek için beyni kontrol altına alması” demek.
Hastanın uyanması da doktorun ilacı kesmesinden çok sonra olabilir. Doktorun ilacı kesmesinden birkaç gün sonra uyanmışım ben. Yani doktorun uyutması ile hastanın uyanması- yani bilincini toparlaması- aynı şey değil.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan







27 Haziran 2017 Salı

Yoğun bakımda hasta acı çeker mi?

Yoğun bakımda hasta acı çeker mi ?
Eğer beyin tamamen ölmüşse bence acı çekmez. Ancak ben, yani beyni tam hasar almamış ben, kendime geldiğimde acı çekmeye başlamıştım. Bunu hissediyordum.
Fiziksel acı;
Özellikle yatakta oynatılırken, örneğin çarşaflar değiştirilirken sağa sola döndürüldüğümde, başım savrulduğumda oldukça sarsılıyordum. Hasta bakıcıların umursamazlığından mı bilinmez, oldukça sıkıntılıydım. Sonrasında bir rahatlama oluyordu elbette.
Ama şu aspirasyon. Evet o canımı çok acıtıyordu. Bilmem yoğun bakımdaki hasta bakıcıların elinin ağır olmasından bilmem iyileşme sürecimin gerçekleştirdiğim hastanedeki hemşirelerinin elinin hafifliğinden mi bilinmez, Sonrasında ben bu duruma alıştım sanki.
Bir diğer acı da hareketsiz olmanın getirdiği yorgunluk. Evet yanlış yazmadım, yorgunluk. Dümdüz yatan bir hastanın üstündeki örtü bile ağır geliyor. Üstümde bir araba varmış gibi hissediyordum. Ayaklarım yatmaktan dümdüz olduğundan mıdır bilinmez ama yorganımı sürekli atmaya çalışıyormuşum. Bir de sıkı terleme. O benim en büyük derdimdi.
Bir de yatak yaraları var. Bende hiç olmamıştı ama bilinci yarı açık hastaların bundan çok muzdarip olduğunu düşünüyorum. Olsaydı acı çekerdim sanırım.
Psikolojik acı;
Bu bilinci yarı açık olanın çekebileceği en büyük acı. Örneğin ben her gözümü açtığımda yanımdaki yatakta yatan hastanın değiştiğini görüyordum. Bu şu demek, hasta ex. Götürüp yerine yenisini getiriyorlar. Ben yatak çarşaflarını değiştiren hastabakıcılardan duyuyordum. Yanı başınızda yatan hasta siz gözlerinizi kapadığınızda yok. Bu oldukça moral bozucu bir durum. Ve yoğun bakıma gelen bilinci açık diğer hastalar. İki yatak ötenizde yatan hasta ameliyattan yeni çıkmış. Bilinçsizce bağırıyor. Bunun için kimse bir şey yapamaz elbette. Ama bu da sizin moralinizi bozan son derece kötü bir durum.
Ve gelelim başınızda geyik muhabbeti yapan hastabakıcılara. Telefonunda müzik açan mı istersin. Temizlik yaparken şarkı söyleyen mi istersin. Yoğun bakıma yeni hasta getirenlerin içeride gördükleri meslektaşlarıyla şakalaşanlar mı istersin. Orada her şey var. Onlara göre hasta duymuyor ya, rahatlar tabi.
En büyük acım da vermeye çalıştığım mesajların algılanamaması oldu sanırım. Sol elime tutturdukları topu atıyordum bir sıkıntım olduğunda. Baktım farketmiyorlar yine atıyordum. Terliyorum, bakın bana. Ama nafile. En sonunda trakeostomiye takılı olan hava hortumunu çıkarmayı öğrenmiştim. Ekranlarından göründüğü zaman hemen biri geliyor ve fırça atmaya başlıyordu. Takıp giderse yeniden çıkarıyordum. Anlasanıza “ bir derdim var”.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan


26 Haziran 2017 Pazartesi

Kalp durduktan kaç dakika sonra beyin ölümü gerçekleşir?

Kalp durduktan kaç dakika sonra beyin ölümü gerçekleşir?

beyin ölümü kesin ölümdür. tüm organların yönetimi beyindedir. çok eski yıllarda kalbin durması ölüm olarak nitelenirdi. ama yanlıştı. çünkü kalp daha sonra çalıştırılıp hasta hayata dönebiliyordu. ama beyin çalışmayı durdurdumu koordinasyon bitmiş oluyor. yani kesin ölüm gerçekleşiyor. organ bağışı yapılacaksa beyin ölümü gerçekleşen hastaya oksijen verilir. 72 saat daha bekletilir. organlar kullanılabilir halde ancak bu kadar korur kendini. daha sonra organlar da biter.
Beyne 3 saniye içerinde kan pompalanmadığında beyindeki bazı hücreler zarar görmeye başlıyormuş. Kalbi duran hastaların yeniden kalbi çalıştırıldığı halde beyne kan-oksijen gitmediğinden kısa bir süre sonra bu hücrelerin öldüğünü ve bunun, hastanın kalbi çalışsa bile, yaşadığı taktirde bitkisel hayat da denilen
·         Beyin hasarı,
Beyinde oluşacak ciddi hasarlar beyinin bazı fonksiyonlarının yerine getirememesi. Yani az önce söylediğim gibi Beynin duyma, görme, konuşma, yürüme gibi fonksiyonları haricinde çalışmaya devam etmesi demek. Bu durum hastanın iyileşme sürecinde yeniden öğrenmeyle geri getirilebiliyor. Kendimden biliyorum. Önceki yazımda da yazdığım gibi ben, yürümeyi, su içmeyi, konuşmayı unutmuştum. Hepsini fizik tedavi ile geri kazandım. Sağ parmaklarımdaki hasar ve konuşma sıkıntımın dışında hepsi geri geldi. Bu çok yorucu ve sıkıntılı bir süreç olsa da mümkün.
·         Bitkisel hayat,
Bu tamamen hastanın nefes alabilmesi dışında bütün organlarının durması sonucunda başımıza gelen bir durum. Doktorlar eşime, benim yaşayamayacağımı, yaşasam bile evde bitkisel hayatta olacağımı söylemişler. Bu hasta yakını için çok zor bir durum. Bu tamamen doktorların inisiyatifinde. Doktorlar;
“Evde kullanılabilecek ev tipi solunum cihazları var. Devlet bunları ücretsiz veriyor. Biz rapor düzenliyoruz. Onunla eve çıkıyor hasta. Bugünkü ekonomik şartlarda Avrupa’da da insanlar yıllarca yoğun bakımda tutulmaz. Çok kıymetli yoğun bakım yatağını sırf solunum desteği için birine bağlamazlar. Bunun ekonomik boyutunu bırakın, insani tarafı da var. Gerçekten ihtiyaç sahiplerine büyük haksızlık yaparız. ‘Hastanın yoğun bakıma ihtiyacı var mı yok mu?’ sorusu çok önemli. Varsa zaten hastamızdır. Mesela hastanın solunum desteği dışında; akciğer problemi mevcut, kalp damar sistemi yeterince düzelmemiş, tansiyonu problemli. O, eve çıkarılmaz. Hastanın ihtiyacı bittiği noktada hazırlıklarını yapıp aileye eğitim vererek taburcu ediyoruz. Bunlar aslında yatalak hastalar. Bir kısmı bitkisel hayatta. Bazısı da fonksiyonları gelişebilecek düzeyde. Çoğu yaşlı. “ diyor.
Bitkisel hayat uzun zaman sürebiliyor. Anca bu durum, hem hasta için hem hasta yakını içim zor bir süreç.
·         Beyin ölümü,
Bu durumda hastanın beynin ölmesi kişide herhangi bir hayat emaresinin kalmaması demek. Bu tanıyı destekleyecek bir sürü yardımcı test geliştirilmiş. En yaygın kullanılanları EEG, Transkraniyal Dopler Ultrasonografi, Beyin Anjiografisi ve Tomografilerdir.

Bu testlerle şu doğrulanır: Beyinde kan akımı yoktur veya beyinde herhangi bir elektriksel aktivite bulunmamaktadır. Bunlar beyin ölümü için çok ciddi kanıtlardır. Ayrıca yaptığımız çok önemli bir test daha var. O da solunum fonksiyonunun olmadığını kanıtlayan Apne Testi. 8 dakika boyunca uygulanır ve hastada hiçbir solunum gayretinin olmadığını, göğüste hiçbir hareketin bulunmadığını, hiç kıpırdamadığını gözlemlenir. Ufacık nefes aldığını düşündürecek bir hareket görsek test sonlandırılır. Bu durumda; beyin ölümü gerçekleşmiştir denemez. Aşamalar o kadar çok ki. Hiçbir şekilde nefes almasa da beyin ölümünü yüzde yüz kanıtlamaz. Testin sonunda kan gazı analizi denilen, atardamardan alınan kanın oksijen ve özellikle karbondioksit değerlerine bakılır. Bunlar çok önemlidir. Çünkü karbondioksit gazının kandaki değeri 60 mmHg’ nın üstüne çıktığında normalde solunum merkezi uyarılır, ‘Karbondioksit arttı’ diyerek akciğerlerdeki diyafram kasına ‘nefes al’ emri gönderilir. Hasta nefes alır. Ama eğer beyin öldüyse karbondioksitin yüksekliğini algılamadığı gibi emir de gönderemez.
Bu en güçlü, kesin testtir. Bu da kayda geçer . Apne testi pozitiftir diye. Bu beyin kesin öldü demektir. Karbondioksit 60 mmHg’nın altında ise negatiftir. Bir süre sonra testi tekrarlamamız gerekir. Ek testlerden en az biri kesinlikle yapılır.
Beyin ölümü gerçekleşse de bazı hastaların kalbi attığı halde aileler bu durumu kalbin durmasına kadar bekleyebilir. Yasa “ sonuna kadar bekleyeceksin diyor”. Cerrahpaşa hastanesinde yatan hamile bir kadın bebeğin gelişmesi için 14 gün boyunca tutulmuş örneğin.
Benim diyeceğim şu ki;
Kalp durduktan kaç dakika sonra beyin ölümü gerçekleşir? Diye sormadan direnin. Hastanız dirençliyle benim gibi bitkisel hayattan da, Beyin hasarından da kurtulabiliyor. Örneği benim.
Herkese acil şifalar dilerim.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan






24 Haziran 2017 Cumartesi

Kalbi durup tekrar hayata dönenler.

Kalbi durup tekrar hayata dönenler.

En çok aranan sorulardan biri bu.
Ve en başta ben.
 bloğumdan yaşadıklarımı paylaşıyorum  ve paylaşacağım.
Amacım hasta yakınlarına biraz moral kazandırmak. Sevdiklerimin ve beni sevenlerin başımda beklerken neleri merak ettiğini, benim bilincim açılmaya başladığından sonra neler hissetmeye başladığımı yazmak niyetindeyim. Uyanan hastalar yoğun bakımda kaldığı süre zarfında olup biteni duyuyorlar ve bu onların oldukça moralini bozuyor. Bu yüzden hasta yakınlarına neler hissettiğimi anlatmak istiyorum. Ki hastalarına nasıl davranmaları gerektiğini birazcık anlayabilsinler.

Evet araştırmalarıma göre kalbi durup yeniden hayata dönen ve beyin hasarı yok ya da çok az kalan hastalar şöyle;

1.      
Iğdır’da yaşanan bu olay,  benimki gibi acil serviste oluyor. Kendisine mutlu bir yaşam diliyorum.

Esra gibi genç bir kardeşimizin de kalbi kendi kendine çalışmış. Ama sanırım hasar kalmış. Acil şifalar diliyorum.

Bucadan Zihni bey de şanslıymış ve doktorların azmi sayesinde geri dönmüş. Kendisine mutlu bir yaşam diliyorum.

Fatoş hanımın da şansı hemen müdahale edilmesi. Kendisine de mutlu bir yaşam diliyorum.

10-15 dakika içinde geri gelenler var, Prosedüre göre 45 dakika uğraşılıyormuş. Geri dönenlerin ve döndürmeyi başaranların başarısı çok büyük elbette ama ben bu durumun Biraz şans biraz da insanın kendin gelen motivasyonu olduğuna inanıyorum.

Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan





23 Haziran 2017 Cuma

Kalp durması beyin hasarı?

Kalp durması beyin hasarı?
Tıp;
Kalp durmasının beyin üzerideki etkisi ( serebral hipoksi )
Kalp durduktan sonra 10-15 saniye içinde bilinç kaybolur. EEG trasesi (Elektroensefalografi - Beyin elektrosu) 4 saniye içinde değişir ve 20-30 saniye sonra düz çizgi halini alır. Beyin dokusunda PO2 ( Oksijen basınca ) 1 dakika içinde sıfıra iner. Hipoksik beyin hasarının esas nedeni kapillerlerdeki hasarın beyin ödemine ( şişme ) yol açmasıdır. Total serebral hipoksiden önce beyin glukoz düzeyinin yüksek olması, dolaşım durması sırasında gelişen hiperglisemiye eklenerek nörolojik hasarı artırabilir. Serebral hipoksinin diğer belirtileri, zorlu ve trakeal çekilme ile karaekterize solunum, terleme, ateş yükselmesi, pupil dilatasyonu ve nistagmustur. Ayrıca huzursuzluk, kasılma ve adelelerde seğirmeler, derin koma, taşikardi ve nihayet ölüm olur.

Dese de  inanın hemen oksijen verilebilirse bu oluyormuş. Deneyimledim. Diğer yazılarımda yazdığım gibi benim en büyük şansım bu durumun bir hastanede başıma gelmesi. Kalp durduğunda bir şekilde kalp masajı yapılır ve aynı anda oksijen verilirse bu mümkün.
Ha sorun kalmıyor mu?
Yaşanan oksijensiz geçen süre içinde elbette beynin bazı hücreleri ölüyor ancak bu hücrelerin fizik tedavi ile yenilenmesi mümkünmüş.
Aslında ölen hücreler sizin bir şeyleri unutmanızı sağlıyor. Yani görme, duyma gibi bir hücre değilse yani unutulabilen bir durumsa geri gelmesi mümkün.
Kendimden biliyorum. Yoğun bakımdan çıktığımda yatağın bir tarafına dönmeyi bile unutmuştum. Su içmeyi, oturmayı, yürümeyi, yemek yemeyi inanın her şeyi.
Oksijen tüpünden söküldüğümde nefes almay bile unutmuştum. Önce nefesten başladım sanırım. Sonrasında teker teker geri kazandım. Bunların hepsini teker teker bana öğreten http://www.orahayim.com hastanesine tekrar tekrar teşekkür ederim.
İlerde yazacağım, hastanede yatarken su içmeyi hayal ettim ve ilk isteğim su içmeyi öğrenmekti. Şu anda okuyana komik gelebilir ama inanın hastaneden bir an önce çıkıp Kadıköy’de bir kafede su içebilmeyi görüyordum rüyamda. O sırada eşim çay kaşığı ile dudaklarıma su sürüyordu sadece. İlerleyen zamanda bardaktan ya da pipetle su içmeyi de denettiler ancak her defasında bir yudum suyu dahi çıkartıyordum. Su içme alışkanlığımın geri gelmesi taburcu olduktan birkaç gün sonra evde deneye deneye geri geldi.
Ağrılı ve acılı geçen fizik tedaviden – yani ayak ve kollarımın esnek hale gelmesinden hemen sonra- yürümeyi öğrendim. Hastanede arada bir beni yürütmeye çalışıyorlardı ancak sadece adım atmaya ve ayakta durmayı öğretebilmişlerdi sadece. Sonrasın eve gelen fizyoterapistim sevgili Nihat Dağ sayesinde yeniden yürümeyi öğrendim. Evin koridorunda düz bir çizgide önce ileri sonra geri, sonra aynı hareketleri gözler kapalı deneyerek geri kazandım. Bu arada bir taraftan yemek yemeği bir taraftan kişisel ihtiyaçlarımı gidermeyi yeniden öğrenmeye başladım.
Bilmiyorum mucizemi dersiniz ama TC kimlik numarama kadar her şeyi hatırladım.
Demem şu ki; beyin hasarı atlatabilir durum. Öğrenmeye istekli ve bu durumu aşmaya gayretli olursanız.
Sözün özü;  Bora Ulukapı gibi bir hekim sayesinde hayata döndüm ve Sema Targut ve Nihat Dağ  sayesinde yaşama yeniden sarıldım.
Bana ulaşmak isterseniz, hasta yakınlarının ve hastaların neler hissettiği sorarsanız ve biraz morale ihtiyacınız olursa bana mail ile ulaşabilirsiniz.
Bloğumu takip ederseniz sizlere tüm deneyimlerimi paylaşacağım. Ve eğer sosyal medya hesaplarınızda paylaşırsanız pek çok insana moral verebilir.
Herkese acil şifalar. Dilerim.
Gürkan Akman




21 Haziran 2017 Çarşamba

Kalbi duran insan ne kadar yaşar?
Kalp durması beyin hasarı?
Kalbi durup tekrar hayata dönenler.
Kalp durduktan kaç dakika sonra beyin ölümü gerçekleşir?
Yoğun bakımda hasta acı çeker mi ?
Yoğun bakımda yatan hasta neden uyutulur?
Trakeostomi ne zaman çıkarılır?
Sağ taraf felç iyileşir mi?
Felçli hasta ne zaman yürür.
Kalp durması sonucunda bilinç kaybı?
Yoğun bakımda hipotermi?
Bilinci kapalı hasta ne zaman uyanır?

 Bu soruların hepsi tüm hastaların ve tüm hasta yakınlarının çok fazla aradığı sorular biliyorum. Benim hastalığım süresince yakınlarımın en çok merak ettiği sorular bunlar.
Yazdıklarımın tamamı sadece benim deneyimlerime dayanmaktadır. Tabi ki Doktorlarımız en iyisini biliyor. Ancak ben 52 dakika sonra yaşamayı başarmışım, başka bir deyişe yaşama döndürülmüşüm.

Kalbi duran insan ne kadar yaşar?
Bunun tıbbi açıklaması elbette var ancak tıp diyor ki, bir insanın kalbini durması başka bir şey, beyinin durması başka bir şey. Kalbin durması sonucu yasal CPR süresi sadece 45 dakika ile sınırlandırılmış olsa da beyne oksijen gitmemesi yüzünden hastanın beyin ölümü gerçekleşiyormuş ya da büyük kalıcı hasatlar oluşabiliyormuş. Google araştırmalarıma Türkiye’de bir 52 dakika olayı olmuş. Aşağıdaki linkte bununla ilgi Ayşe Arman yazısını bulabilirsiniz.
Yani kalbin yeniden çalışması mümkün ancak tıpta buna çok da rastlanmıyor. Çünkü tıp prosedürü 45 dakikadan sonra bir şey yapılmasının gerekmediğini söylüyor. Ancak benim hayatımı kurtaran Bora Ulukapı gibi azimli bir hekimin gayreti sayesinde bunun mümkün olduğunu görüyoruz.
Ancak kalbin çalışmasının çok da süresinin uzamaması gerek, 3 dakika beyne oksijen gitmezse kalıcı hasar ya da beyin ölümü olabiliyormuş. Ben şanslıydım ve bütün imkanların var olduğu bir hastanede bunları yaşadım ve kalbim çalıştırılmaya uğraşılırken oksijen de verilmiş. Bu sayede sizlerle irtibat kurabiliyorum.

Şimdilik bu kadar yazabildim.
Yukarıdaki soruların hepsine yaşamış birisi olarak yanıt vermeye çalışacağım. Tabi ki unutulmamalı ki bunlar sadece benim yaşadıklarım ve kimseyle birebir uyuşmayacaktır. Ancak belki sorularınıza yol gösterici olacaktır.







20 Haziran 2017 Salı

52 dakika kalbim durdu.
Aslında söylemesi kolay 52 dakika demek tam 2 saniye sürüyor ancak telefonunuzdaki kronometreyi 52 dakikaya ayarlarsanız sürenin hem hasta için hem de bir insanı yeniden hayata döndürmeye gayret eden sağlık personeli için ne kadar uzun olduğunu anlayabilirsiniz. Emin olun yazdıklarımı okumak çok daha az zamanınızı alacaktır.

Siyami Ersek hastanesi bilindiği gibi ülkenin en iyi kardiyoloji hastanesi. Size bir soru sormak istiyorum.
Bir kalp krizi geçirmek üzereyken tercih yapma şansınız olsaydı Siyami Ersek'mi yoksa Şile Devlet Hastanesi'ni mi tercih ederdiniz?
Ben de olsam, bir tercih sunulsaydı Siyami Ersek derdim. Ama bana öyle bir seçenek sunulmadı ve ben Şile devlet hastanesine kendim gittim ve Klasik kalp krizi belirtileri ile. Duymuşsunuzdur, kolda uyuşma ve aşırı terleme.
Doktor bana şu anda kalp krizi geçirdiğimi söylediğinde ben İstanbul'a dönmeyi teklif etmişim. Ancak tam doktorla bunu konuşurken yere yığılmışım.
İşte o andan itibaren prosedürlerin değil inanç ve inat etmenin önemi ortaya çıkmış.
Çünkü Prosedüre göre kalp masajı 30-45  dakikadan sonra yapılmıyormuş ve eğer ben Siyami Ersek hastanesinde olsaydım şu anda ölmüştüm. Bunu Siyami Ersek Hastanesini kötülemek amacıyla yazmıyorum. Lütfen yanlış anlaşılmasın bilakis benim Şile'de kalbimin çalışması sağlandıktan sonra geldiğim ve yoğun bakımında tüm gereken müdahalelerin başarıyla yapıldığı hastane orası. ve tüm hekimlerine teşekkür ederim.
Sonrasında ben 25 gün kadar o hastanede yoğun bakımda yatarken ve sonrasında Haliç Hastanesinde yoğun bakımda yatarken ve beni yeniden ayağa diken Or-Ahayim Özel Balat  hastanesinde yaşadıklarım, tüm okuyanlara ilham ve moral olsun istiyorum.
İnanın öyle ışık falan gördüğüm yok.
Biraz terleme ve uyuşma ve sadece kalp krizi öncesindeki 24 saati unutmamın dışında bir şey yok.
Geçirdiğim kalp krizinin sebebi stres ve sigaraymış. Birkaç ay önce yaptırdığım chek-up da hiçbir sorun görünmüyordu oysa. Ama başımıza böyle bir durum geldi maalesef.
Eşim hemen hastaneye yanıma gelmiş ve süreç orada başlamış.
Günlerce, eşim, kızlarım ve kardeşim,  sadece 10 dk görebilmek için hastanede yatmış kalkmışlar.
Öncesinde bütün vücudum soğutulmuş sonrasında bütün organlarım çeşitli makinelere takılmış ve hiçbir umut olmadığı söylenmiş eşime.
Doktorların hasta yakınlarına söylediği klasik;
-Kendinizi her duruma hazırlayın
-Yaşatmayı sağlasak bile bitkisel hayatta kalır.
şeklindeki sözlerine rağmen eşim de kızlarım da benim için umudunu yitirmemişler. Hastanede görüş süresi olan 10 dakikadan sonra benim yatağımın hizasına denk gelen pencerenin önünde benimle konuşmaya çalışmışlar sürekli.
Ve yoğun bakımdan çıkan cenazeler ve ağlayanların son derece duyarlı hale getirdiğini ama hiçbir zaman umutlarının tükenmediğini bana iyileşince anlattılar.
Doktorların her yoğun bakım çıkışında iyi bir şey söylemesini bekleyerek geçmiş günler.
Nihayet bir gün doktor gelmiş ve;
-Hastanızın kalp ile ilgili bir sıkıntısı kalmadı, burası bir kalp hastanesi ve kalp hastalarına hizmet vermeliyiz. Hastanızı çıkartın.
Bu cevap ile ilgili sinir krizi geçiren eşim başka bir yoğun bakım ünitesi olan hastane aramaya başlamış ve Özel Haliç  Hastanesi yoğun bakım servisine götürmüşler çaresiz.
Orada da 25 30 gün yatırmışlar beni ve ben bu sürecin son iki ya da üç gününü hatırlıyorum.
Asıl sıkıntı buradaymış.
Bir yoğun bakım hastası bilinci açık ya da yarı açık bir şekilde burada yatmamalı. İnanın halüsinasyonlar görüyorsunuz. Hasta bakıcıların sohbetleri canını çok sıkıyor, Hareket kabiliyetiniz hiç yok, Eliniz ayağınız bağlı, sesiniz çıkmıyor, çarşafınızı değiştiren hasta bakıcılar gelsin de sizi bir sarssın diye bekliyorsunuz. Çünkü tek hareket edebildiğiniz durum hastabakıcıların müdahalesi. Sizi bir sağa bir sola çevirdiklerinde kendinizi başkasının zorlamasıyla da olsa hareket etmiş ve özgür hissediyorsunuz. Orada yatarken ara da bir geçen doktor ya da hasta bakıcıların dikkatini çekmeyi başarırsanız size bir laf atıyorlar y da örneğin terlediğinizi görüyorlar. Ben dikkat çekebilme için trakeostomi kanülüne takılı hava hortumunu çıkarmayı öğrenmiştim. O, yoğun bakım doktorlarının ekranında göründüğünden hemen biri gelip takıyordu. Biraz azar işitiyordum ama eğer sıkıntımı fark ederse işime de yarıyordu. Eğer fark etmezlerse bir sıkıntım olduğunu belli edene kadar tekrar tekrar bunu yapıyordum. Evet çok kızıyorlardı ama yoğun bakımda geçirdiğimi hatırladığım son 2-3 günde maalesef başka bir iletişim şeklim yoktu.
Yoğun bakımda yatan ve bilinci açılmaya başlayan hastanın en büyük iki sorunu var birincisi yanı başınızda yatan hastanın ölümü- ki bu aşırı moral bozucu bir durum- ikincisi de eşinizin ya da kızınızın sizi bu halde görmesi. Emin olun yatan kişi için bu çok büyük bir acı. Örneğin ben eşimin beni bu kadar zayıf ve çaresiz görmesinden mutsuz oluyordum.
Oysa sizi seven birinin başucunuzda olması - emin olun-  bir hasta bakıcının ilgilenmesinden çok daha kıymetli. 10 dakika bile olsa iyi geliyor ama sonrasında 23 saat 50 dakika, onun sizi böyle görmesini istemediğinizden bitmiyor.
Halbuki dışarıda bekleyip haber alamayanlara da benim durumum hakkında bilgi götürüyor aslında.
10 dakika sizin için sıkıntılı olabilir ancak dışarıda bekleyen kızlarınız, kardeşiniz ve arkadaşlarınız için ne kadar önemli.
Son iki üç günde gördüğüm rüyalar emin olun çok komikti. Bunları hatırladıkça yazmaya çalışacağım.
Yoğun bakım süresince hastanızın fizik tedavi almasını muhakkak sağlamalısınız. Yoğun bakımdan çıktığımda ayaklarım uzun süre yatmaktan balerin ayağı gibi dimdik kalmıştı. Son bir iki gün nihayet fizik tedavi uzmanı geldi ama bir işe yaramadı.
Sonrasında beni yoğun bakımdan çıkarıp önce emar vs derken bir ambulansa koyup Bahçelievler Fizik tedavi hastanesine götürdüler. İnanın hayatımın en sıkıntılı yolculuğuydu. Zaten ambulans şoförü yolları bilmiyordu ve Alibeyköy’den Bahçelievler’e bir buçuk saat sürdü. İşin en kötüsü sadece sinir bozan siren sesi sanıyordum. Ancak sedye maalesef arka kapıya kadar dayanmıştı ve ayağım arka kapıya dokunuyordu. Ve canım acıyordu. Ancak yanımdaki hasta bakıcı bunu fark etmediğinden ben o kadar yolu bu şekilde bitirmek zorunda kaldım.
Hastane beni trakeostomili hasta olduğum için kabul etmedi. Ve bir buçuk saat yine aynı sedyede bağlı bir vaziyette yattım. Sonra beni aynı hastaneye geri götürdüler ve orada büyük şok.
Oda yok.
Acil serviste bir yatakta yatıyorum. Eşim sinir krizleri geçiriyor.
 Başka bir hastanede yer bulundu. Ki iyi ki bulundu, çünkü beni iyileştiren hastane orasıdır.
Sonrasın iyi bir özel oda ve iyileşme süreci başladı.
Önce doktorum “geldi ve bu hasta iyi olur” dedi. Bilincim açıldığı için olan biteni duyuyordum ama konuşma yeteneğimi yitirdiğim için cevap veremiyordum. Çok zor bir süreç.
Başka bir doktor geldi ve trakeostomiyi çıkardı. Artık yemek yiyecektim sanki. Ama ben öyle sanıyormuşum. Elimi kolumu kıpırdatamıyorum, su içmeyi bile unutmuşum.
Birkaç gün ilaç tedavisi sonrasında sol kolun hareket etmeye başladı ancak sağ kolum geçirdiğim felçten dolayı kıpırdamıyor. Sol elimle sağ kolumun yerini değiştirebiliyorum sadece.
Beslenmem ve su içmem bile eşimin çay kaşığıyla yedirmesi sayesinde oluyordu. Artık bir üzgünlük hali gelmişti bana. Düşünsenize yaşamı çok seven ben, Artık kendimi aciz hissediyordum. Bu da çok zordu ve psikolojimi yıpratmaya başlamıştı. Durumu eşimin gayretiyle ve inancıyla atlatabiliyordum sadece.
Bir süre sonra fizyoterapistim geldi ve beni oturtmayı denedi. Bu çok zor bir durum. Bırakın her şeyi oturmayı bile unutmuştum. Oturmak acı veriyordu. Uzun bir fizyoterapi, germe, çekme, bükme ve atel takma sürecinden sonra artık oturabiliyordum. Hasta bakıcıların yardımıyla tekerlekli bir koltuğa oturtuldum ve ilk defa bahçeye çıkarıldım. Asansörde aynayı ilk defa gördüm ve moralim çok bozuldu. Kendimi hastalandıktan birkaç ay sonra ilk defa görüyordum, hem de bu halde.
Bu arada  konuşmayı hala beceremesem de eşimin hazırladı bir A4 kağıdından alfabe vardı ve oradan kısa mesajlar iletebilmiş olmuştum. Örneğin camın açılmasını istiyorsam sırasıyla C-A-M harflerine dokunuyordum ve mesajım iletiliyordu. Bu genelde yastık, kapı ya da uyumak için geçerli birkaç şeyden ibaretti. Sonrasında ilk defa ses çıkarmaya başladım. Önceleri aaa- eee gibi seslerdi. Ama ses çıkarabiliyor olmam konuşabileceğim anlamına geldiğinden çevremdekiler için coşkuyla karşılandı.
Sonrasında oturma ve ayağa kalkma süreci başladı. İlk ayağa kaldırılmaya çalışıldığında hemen  yatağa attım kendimi, çünkü olmamıştı. Ancak eşimin ve fizyoterapistimin desteğiyle birkaç günde aya kalkmayı başardım. Çok acılı bir fizyoterapi sürecinden sonra birkaç hafta sonra hastane koridorunda yürümeye çalışıyordum. Birkaç adım atıp yorulduğum için arkamdan bir tekerlekli sandalye getiriyorlar ve düşme eğilimi gösterdiğimde oturtuyorlardı.
Zor geçen bu hastane süresi bir gün doktorumun onayıyla mutlu sona erdi. Eve çıkabilecektim artık.
Ancak evin merdivenleri çok tehlikeliydi. Her ne kadar yürümeyi başarsam da merdiven inmek tehlikeli bir durumdu. Önce hastane merdivenlerinde deneme yaptık sonra eve gidebilme kararı aldık.
Ben doğru dürüst konuşamadığım halde ve hatta yemek içmeyi bile unuttuğum halde nihayet eve geldik. Özellikle eşim ve kızlarımın desteği ile bir koltuktan bir koltuğa geçebiliyordum ancak. Her sabah saat 7de fizyoterapistim eve geldi ve aylarca evde fizik tedavi uygulandı. Zamanla konuşmam da düzelmeye başladı ve dışarı çıkmayı başardık. İlk önce çay içmeye Karaköy kahvesine gittiğimi hatırlıyorum. Orayı çok severim.
Sonrası her gün iyiye gidiş sürdü.
Şu anda araba kullanabiliyorum. Ofisime gelip işlerimi yapabiliyorum. Konuşmamdaki bazı sıkıntılar ve sağ elimin parmaklarındaki felç sonucu kalan hasar dışında bir sağlık sorunum yok.
Son söz olarak diyeceğim şu ki;
- Hastalarınız sizi yoğun bakımda olsalar bile anlayabiliyor ve tanıyorlar,
- Siz sevginizi onlara gönderin ve onlara hep kendi gücünü ve azmini anlatır ifadeler kurun,
- Hekimler her ne kadar size kötü şeyler söylese de siz her zaman en iyiyi düşünün,
- Hastalarınızın da yoğun bakım sürecinde çok yoğun duygular hissedebildiğini asla unutmayın,
- Hastanıza yoğun bakımda mutlaka fizik tedavi uygulatın.
Herkese sabır, şans ve direnme gücü dilerim.
Gürkan Akman